Ekran: Sessiz ve Sinsi Bir Alışkanlık

Ekran: Sessiz ve Sinsi Bir Alışkanlık

Pek çok ebeveyn için ekran, kısa vadede etkili bir çözümdür. Birkaç dakikalık yemek molası, uykusuz geçen bir gecenin ardından gelen sessizlik ya da ağlayan çocuğu sakinleştirme çabası... Hepsi tanıdık ve anlaşılır durumlardır. Ancak bu “geçici” çözümler, zamanla yerleşik alışkanlıklara dönüşerek çocuğun gün içindeki doğal aktivitelerinin yerini almaya başlar.

Kimi zaman bu alışkanlık o kadar sessiz gelişir ki farkına varmak gecikir. Çocuk artık oyun oynamak yerine ekran karşısına geçmeyi tercih eder; dış dünyayla bağlantısı zayıflar, kendi kendine oyalanma becerisi gelişmeden büyür.

Gelişimin Temel Taşları Göz Ardı Ediliyor

Erken çocukluk dönemi, beyindeki nöral bağlantıların en hızlı ve yoğun şekilde kurulduğu, gelişimin temellerinin atıldığı bir dönemdir. Bu dönem; hareket ederek, dokunarak, oyun oynayarak, soru sorarak ve çevresiyle etkileşime girerek geçen deneyimlerle şekillenir. Ancak ekran karşısında geçirilen süre, çocuğun bu yaşamsal deneyimlerden uzak kalmasına neden olur.

Örneğin:

Bir çocuk, bir nesneye dokunarak sıcak-soğuk farkını, sertlik-yumuşaklık hissini öğrenir.
Yüz ifadesi okumayı, duygu tanımayı ancak karşısındaki kişiyle etkileşime geçerek öğrenebilir.
Gecikmeden gelen bir bakış, bir tebessüm ya da bir kelime, bebek için en kıymetli geri bildirimdir. Oysa ekran, bu geri bildirimi sunmaz.

Bilim Ne Diyor?

Yapılan araştırmalar, özellikle ilk 3 yaşta yoğun ekran kullanımının;

Dikkat dağınıklığı,
Dil gelişiminde gecikme,
Uyku düzensizlikleri,
Duygusal regülasyon problemleri,
ve davranış bozuklukları gibi çeşitli sorunlara yol açabileceğini göstermektedir.

Ayrıca, ekran karşısında uzun süre kalan çocukların hayal kurma, oyun geliştirme, problem çözme gibi yaratıcı ve bilişsel becerilerinin gelişiminde gerilik gözlemlenmektedir. Çünkü ekran, çocuğun aktif katılımını değil, pasif izleyiciliğini besler.Unutulmamalıdır ki bir çocuğun zihinsel gelişimi kadar sosyal becerileri de yaşıtlarıyla, aile bireyleriyle, çevresiyle kurduğu ilişkilere bağlıdır. Bu ilişkiler zaman, sabır ve etkileşim gerektirir. Ekran ise tüm bu süreçleri tek tuşla devre dışı bırakabilir.

Ebeveynin Rolü: Yönlendirici Olmak

Bu noktada en büyük sorumluluk elbette ebeveyne düşmektedir. Çocuklar sınır koyamaz, alışkanlıklarını yönetemez. Onlara rehberlik edecek olan bizleriz. Elbette her aile farklı dinamiklere sahiptir ve her durumda ekranı tamamen hayatın dışına itmek kolay olmayabilir. Ancak burada amaç “yasaklamak” değil, dengeli ve bilinçli bir kullanım kültürüoluşturmaktır.

0-2 yaş arası çocuklarda ekran maruziyeti mümkünse tamamen sıfırlanmalı,
2 yaş sonrası için ise süre sınırı ve içerik seçimi ebeveyn kontrolünde olmalıdır.
Ekran, “ödül” ya da “ceza” haline getirilmemeli; rutinin merkezine yerleştirilmemelidir.
Alternatifler yaratılmalı: kitap okumak, doğada vakit geçirmek, evde birlikte oyunlar kurmak gibi.

Unutulmamalıdır ki çocuklar en çok gözlemleyerek öğrenir. Biz elimizde telefonla oturuyorsak, onlardan farklı bir davranış beklemek de adil olmayacaktır.


 

Uzman Tavsiyesi:

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Ayşe Yılmaz, bu konuda ebeveynleri şöyle uyarıyor:

“İlk 3 yaş, beynin en hızlı geliştiği dönemdir ve bu süreçte çocuğun temel öğrenme aracı gerçek dünyadır. Ekranlar, bu dünyaya bir engel oluşturabilir. Çocukların sağlıklı gelişimi için ekran kullanımının mümkün olduğunca ertelenmesi, bunun yerine yüz yüze iletişim, fiziksel temas ve serbest oyunlara öncelik verilmesi gerekir. Unutmayın, çocuklar ekranlardan değil, sizinle kurdukları ilişkiden beslenir.”


 

Bu yazı, ekranların çocuklar üzerindeki etkisini fark ettirmek, sorunun farkında olan ama ne yapacağını bilemeyen ailelere ışık tutmak amacıyla kaleme alınmıştır. Çocuklarımızın gözlerindeki ışık sönmesin diye...

 


Eski paylaşımlar

Bir yorum bırak

Lütfen unutmayın, yorumlar yayınlanmadan önce onaylanmalıdır.